Allame Fâkih
Karınca Süleymanlık dilerse, hor görme hürmetine bak...

By esinti
Ramazan İstanbul ve eylül
İstanbul’da oruçtan kurumuş dudaklar şakır şakır yağmur sesleriyle uyandı bir eylül sabahına. Önce koşulup büyük eski valiz açıldı, kahverengi pardesü, kalın çoraplar ve kadim dost mavi hırka merhaba dedi muhabbet kentine. Sonbahar merhaba dedi gönlümün derinliklerine. Deniz mutlu mu acaba, gökyüzü gri mi, sarı yaprakların yuvadan ayrılış vaktidir, kuşlar göç yolunda hazırlıktadır. Onbir ayın sultanı burada,diğer on ayın sultanı eylül de aramızda bir tek annem eksik ve bir de bitter çikolata.
 

soru işareti

By esinti
Tırnakları ısırmak ağlamayı önler mi?
Ağlarken dudaklar niye titrer ki?
Ramazanda dükkanlar neden erken kapanır?
İstanbul’da hiç mi bitter çukulata kalmadı sanki?
Hem ağlamak utanılacak bir şey değil ki!
Neden her işimizi kendimizin yapmak zorundayız?
Kimseden kimseye faydanın olmadığı gün bugün mü yoksa?
Gözyaşı neden tuzlu?
Yazmak konuşmak yerine geçer mi?
Konuşmak neye yarar ki?
Neden annem yanımda değil?
Neden annem yanımda değil?
İstanbul’da Eylül’ü çok seviyorum,
Neden sonbahar bu kadar güzel ve acı?
Her ağladığımda burnum akmak zorunda mı?
Rüzgar annemin saçlarını da böyle okşamış mıdır hiç?
Rüzgar saçları hep anne gibi mi okşar?
Bu gece İstanbul’da kimler ağlıyor acaba?
Rüzgar ağlıyor, ben ağlıyorum
Yağmur ağlıyor, ben ağlıyorum

10 Eylül 2008
22:29
 

İstanbul'da Ramazan

By esinti

Çok şükür Allah’ım;
İstanbulda Ramazan; Ramazanda İstanbul
Düşler ötesi...
Gökyüzü oruç, deniz oruç;
İnsanlar oruç değiller; ama olsun şehir oruç ve kıpır kıpır
Her yanda bir koşuşturma ve heyecan,
Vapur tıklım tıklım, deniz coşkulu,
Uzun pide kuyruklarının önünden sessizce geçiş ve susam kokusu...
Sultan Ahmet Meydanı panayır yeri
Sanki Ramaznı değil, bayramı yaşar gibi
Dolup taşmış Sultan Ahmet, fazla konukları çimler ağırlıyor
Çok mutluyum , şükrediyorum ama sanki içimde birileri ağlıyor.
Gökyüzü kararmakta, gözler semada ve bekleyiş anı...

İşte sessizlik, bir an sanki bütün şehir sustu.
Sultan Ahmet’te yandı şerefeler,
Dualar kabul makamında
Onca güzel İstanbulluyla birlikte açıldı oruçlar, medine’den alına hurmalarla


Ve dualar,dualar…
Bu semanın altında bu atmosferi yaşamak ne mutluluk verici
Hamd olsun, hamd olsun.


03 Eylül 2008
 

By esinti
Rabbim şu zor günlerde yardımcımız ol, az kaldı, yakında bitecek, dayanma gücü ver, tembelliklerimiz yüzünden emeklerimizi boşa çıkarma ve başladığımız tüm işleri en hayırlı şekilde tamamlamayı nasip et. Amin!
 

X...

By esinti
Siyah ve beyaz
Ve bu iki zıtlığın doğurduğu bilinemezlik X,
X bir siyah, hem de beyazların içinde
Önceleri bilemiyor X,siyahlığı koyuluğundan aldığı güçle beyazın üstüne örtmek gerekir diyor. Çünkü dünyasında sevilen, tercih edilen, değerli olan hep beyaz olmuştur. Ve o büyük beyazların arasında siyah bir nokta olarak hep uyumu bozmuştur. X buna kızıyor ve siyahı üzerine örtülen beyazın altından kurtarmaya çalışıyor. Sonra bir gün siyah ve beyazın muazzam bir ahenk içinde bir merkeze doğru aktığını görüyor. Bir merkez ki orada ne siyah siyah gibi ne beyaz beyaz gibi. Yani aslına ateşin de suyunda özünün (hidrojen ve oksijen) aynı olduğunu fark ediyor. Gerçekte siyahın da beyazın da sanıldığı gibi birer renk olmadığını görüyor. Beyaz ufuklar açılıyor siyah X’in zihninde ve X artık yeni anlamlar kazanıyor ve bilinebilir oluyor. Ve tüm X’lerin aydınlatmak için çıkıyor yola. Beyazın tam da ortasında büyüyen bu siyah nokta can sıkmaya başlıyor ve büyük beyazlar onu sonsuza dek siliyorlar.
 

Kadın ve Çalışmak

By esinti


Benden iki yaş küçük aynı okulu paylaştığım bir arkadaşımla kadının çalışması meselesi üzerine konuştuk bugün. Babası doktor ve annesi diş hekimi. Ben genellikle kadının asli görevleri ve tali görevler arasındaki ayırımı iyi yapmanın ve hayatı bu ayrımı baz alarak şekillendirmenin önemi üzerinde durdum. Kadınlar aslında kendilerine ait olmayan sorumlulukları toplumun da etkisinde kalarak asli görevleriymiş gibi üstleniyorlar ve bütün enerji ve zamanlarını bunlara ayırmaktan asıl yapılması gerekenleri ihmal ediyorlar dedim. O, asıl yapılması gerekenin ne olduğunu ve bu sonuca nasıl ulaştığımı sordu.

Dedim ki: Allah’ın kadına ve erkeğe verdiği görevler farklı farklıdır. Temelde düzenin sağlanabilmesi ve sağlıklı ailelerin oluşabilmesi için herkesin kendi görevin, en iyi şekilde yapması gerekir. Bu bütün kurumlarda böyledir. Allah’ın Kur’an‘da kadın ve erkeğe biçtiği rollere bakarsak görürüz ki Allah erkekleri fiziki koşullara daha dayanıklı, daha soğukkanlı, daha dirayetli …vb. özelliklerle donatmış ve bunun sonucu olarak da erkeğe dışarıda çalışıp evin geçimini sağlamak için gerekli geliri temin etme sorumluluğunu vermiştir.(Kadın ve erkek bütün mü’minlerin yapmak zorunda oldukları tebliğ,okumak, ilim.. gibi ortak sorumluluklara ek olarak). Kadınları ise daha merhametli, daha yumuşak, el becerileri daha iyi…vb. özelliklerle donatmış ve bunun sonucu olarak da kadına aile içi düzeni sağlama, evin işleriyle meşgul olma ve yeni nesli yetiştirme gibi çok önemli görevler vermiştir. Fakat bugün kadınlar gönüllü olarak kendilerine ait olmayan sorumlulukların altına giriyorlar ve asıl görevlerini göz ardı edebiliyorlar ya da tali unsurların peşinde koşmaktan asıl işlerini yapmaya ayıracak vakit ve enerji bulamıyorlar. Hem yorucu iş ortamında çalışıp, hem anne olmanın, hem eş olmanın, hem ilmle uğraşmanın yorgunluğuyla kadın, birazda son dönem söylemlerinin etkisinde kalarak özgürleşmek adına kendi eliyle kendini sisteme köle ediyor, dedim.
Arkadaşım dinledi ve dedi ki: “Peki ya eğer kadın bütün bunların farkındaysa ve gerçekten çalışmak zorundaysa ne yapmalı? Biz yedi kişilik bir aileyiz kardeşlerimin ve benim okul masraflarımı ve ailenin tüm ihtiyaçlarını karşılamaya babamın maaşı yetmiyor ve annem çalışmak zorunda. Özel hastanede çalıştığı için babamdan daha fazla mesai yapıyor ve diş hekimi olduğu için tüm gün ayakta çalışıyor. Buna rağmen eve geldiğinde tüm evin işlerini yapıyor ve kardeşlerimle ilgilenmeye çalışıyor. İki yılda çöktü annem, bir gün yığılıp kalacak diye çok korkuyorum. Onun çalışmasını istemediğim için kaç defa işe gitmesin diye ağladım. Gelir sorunumuz olmasa O da kesinlikle çalışmak istemediğini söylüyor. Babam aslında çok anlayışlı, hiç despot olmayan bir adamdır. Annemin ondan daha çok yorulduğunu ve çalışmak zorunda olduğunu biliyor ama ev işlerinde anneme hiç yardım etmiyor. Babamın daha bir kere dahi bulaşık yıkadığını görmedim. Annem babamın sorumluluğu olan geçim konusunda onun yükünün yarısını üstleniyor fakat babam, ev işleri yapmanın yalnızca annemin görevi olduğu kanaatinde. Gerçek hayatta her şey söylediğin gibi değil Esranur abla, pek çok kadın gerçekten mecbur olduğu için çalışmak zorunda.”
Hakılsın dedim. Beklide annelerin çalışmadığı ortamlarda büyüdüğümüz ve gözlemlerimizi bu çevrede yaptığımız için vakıanın bu yönünü kaçırmışız. Peki dedi o halde şimdi annem çalışmak uğruna asli görevlerini göz ardı eden sistemin de aslında tam da oluşturmak istediği kadın tipine örnek mi teşkil ediyor?
Durum şu ki Allah’ın yüklediği sorumluluklar ile bu çağda ve toplumda yaşamanın verdiği “zorunluluklar” çatışır durumda. Kadını özgürleştirmek ve hak ettiği gerçek yere oturtmak için yapılanlar düşünmeden bu zorunlulukları kadını üzerine yükledi de yükledi. Modern dönem müslüman kadını tam bir kıskaç altında şimdi. Bir dönem dışarı çıkmanın yolarını arayan kadın, şimdi istese de eve dönemiyor. Erkekler için sorun yok; çünkü onlar her zamanki fetva makamından seyir halindeler. Halbuki kadının bu noktaya getirilmesindeki etkin konumları bu durumun giderilmesinde de etkili olabilir.
Öncelikle erkekler ailenin geçiminden yalnızca kendilerinin sorumlu olduğunu, kadının bu konuda hiçbir zorunluluğunun olmadığını, eğer kadın çalışıyorsa erkeğin yükünü paylaştığını ve dengenin korunabilmesi için onun da kadının görevlerini paylaşması gerektiğini kabul etmeliler. Erkekler kadınların çalışmak zorunda olduklarını düşündüklerinden (bazı kadınlar da öyle olduğunu sanır) sanki kadın, olması gerekeni yapıyormuş gibi kendilerini ona yardım etmek zorunda hissetmezler. Örneğin canım arkadaşım senin babanın durumu da böyle; annenin ne kadar çalıştığını ve yorulduğunu bildiği halde –yumuşak huylu bir insan olmasına rağmen- eve geldiğinde yemek ve ev işleri yapmanın onun görevi olduğunu düşünüyor. Eğer annenin çalışmasını eşinin kendi yükünü hafifletme çabası olarak yorumlasaydı/algılasaydı o da annenin işlerine yardım etmede kendini zorunlu hissedebilirdi. Ya da en azından bu konuda ona bir yardımcı temin ederdi.
Her zaman olduğu gibi mesele yine zihniyet meselesi. Belki doğru anlayışı zihinlere yerleştirebilirsek çağımızda müslüman kadın olarak yaşamak daha da kolaylaşabilir. Bu bilinci uyandırabilmek için öncelikle bizim günümüz kadınına -kendisi hiç farklında olmadan- dayatılan özgürlük, eşitlik, feminizm, hakkını arama, modern toplumda yerini alma… vb. safsata söylemlerin etkisinden kendimizi korumamız gerekir. Çünkü biz Kur’an’dan ve Asr-ı Saadetten biliyoruz ki kadına hak ettiği değeri ve özgürlüğü –sırtından bir çıkar sağlama amacı gütmeden- gerçek manada veren tek sistem doğru anlaşılmış bir islamdır.
Rabbim uyanık olmayı, uyanık kalmayı ve baş edebilmeyi nasip etsin!

27.06.08
Esranur DENİZ.
 

DONDURMA ve İĞRENÇ

By esinti



İğrenç ve dondurma arsında çok can yakıcı bir ilişki söz konusu şu son günlerde. Birinin olması diğerinin olmamasına bağlı,
Amaç: İğrençlerden kurtulup, sınırsız dondurma yiyebilmek,
Sonuç: Üç gündür dondurma yemiyorum.
Acı Gerçek:(Biliyorum yarın da dondurma yiyemiycem ama) Bazı şeyler gerçekten iğrenç
Son Söz: İnanıyorum bir gün olacak! :)